ÇED DAVALARI “İVEDİ DAVALAR” KAPSAMINA ALINDI!
SAĞLIKLI ÇEVREDE, KENTTE YAŞAMA HAKKI İLE İLGİLİ DAVALAR ALEL ACELE YÜRÜTÜLECEK!
Ülke ve dünya gündeminki yoğunluk ve değişkenlikle birlikte, gözlerden kaçan, kaçırılan birçok düzenleme yapılıyor. Zeytinliklere enerji santrallerinin yapılabilmesine dair kanun tasarısı meclis gündemindeyken, sonbahar aylarında gündeme gelmesi ön görülen “Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” 28 Haziran 2014 Cumartesi günü Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi.
6545 sayılı kanun birçok düzenleme ile birlikte, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda da değişiklikler yaptı. 2577 sayılı kanun ise idarenin çevre konularında verdiği kararlara karşı yürütülen hukuki mücadelelerin usulünü düzenliyor. Yani ÇED gerekli değil veya ÇED olumlu kararlarının iptali için açılan davaların süreleri, usulleri ile ilgili temel düzenlemeler getiriyor.
Hiç kuşkusuz bu önemli düzenlemelere, halkın sağlığına, yatırımcının yatırım süreçlerine dair değerlendirmeler sadece hukukçulara ve TBMM’ye bırakılamayacak kadar hayati… Bu nedenle ilgili tüm kesimlerin (meslek odalarının, yatırımcıların vb) görüşlerinin alınmadan kanunun yayımlanması, demokratik katılımcı anlayıştan gittikçe uzaklaşıldığını da gösteriyor…
Son dönemdeki yönetmelik ve kanun düzenlemelerinde dikkat çeken bir hususta, çevre sorunu yaratacak konular için artık eskisi gibi gizli cümlelerle, farklı kelimeler kullanarak, dolambaçlı ve karmaşık cümlelerle düzenleme yapılmak yerine, açıkça ifadelerle düzenlemeler yapılmaya başlanması. Örneğin Zeytinliklerle, orman alanlarıyla, sulak alanlarla ve hukuk alanındaki düzenlemelerde çevre sorunlarının yaratılacağı ifadelerin açıkça yazılmasından çekinilmiyor.
Bunun en büyük nedeni, ulusal ve uluslararası gündemden kanun koyucuların oldukça başarılı bir şekilde yararlanması, toplumsal muhalefetin kırılganlığı, idari ve yargı kararlarını takip etmekteki sorunları ve siyasi iradenin mahkeme kararlarının göz ardı edilerek “ben yaptım oldu” yaklaşımının ete kemiğe bürünmesi…
ACELE İŞE ŞEYTAN KARIŞABİLİR!
2577 sayılı kanunun 20/A maddesinde yapılan düzenleme ile “acele kamulaştırma işlemleri”, “9/8/1983 tarihli ve 2872 sayılı Çevre Kanunu uyarınca, idari yaptırım kararları hariç çevresel etki değerlendirmesi sonucu alınan kararlar”, “16/5/2012 tarihli ve 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun uyarınca alınan Bakanlar Kurulu kararları” ivedi yargılama usulüne tabi hale getirildi.
Bu başlıklara dair davalar, verilen karardan itibaren 30 gün içerisinde açılmak zorunda. İdare Mahkemeleri de dava açılmasından itibaren 7 gün içerisinde incelemesini yapmak ve dava dilekçesini davalı idareye tebliğ etmek zorunda. Tebliğ süresinin de ortalama 7 gün olduğunu düşünürsek davalı taraf dava dilekçesini tebliğ aldığı günden itibaren 15 gün içerisinde savunmasını yazmak (bir defaya mahsus 15 gün daha ilave süre verilebiliyor) zorunda. Savunmanın zamanında yapılmaması veya savunmanın mahkemeye ulaşması ile dosya “tekemmül” etmiş sayılıyor (TDK, Tekemmül: olgunlaşma, yetkinleşme). Savunmanın mahkemeye ulaşması ile mahkemenin 1 ay içerisinde davanın esası hakkında karar vermesi gerekiyor. Ara karar verilmesi, keşif, bilirkişi incelemesi veya duruşma yapılması söz konusu olduğunda ise bu işlemlerin “ivedilikle” yapılması ve yürütülmesi gerekiyor. Buradaki ivediliğe dair ise net bir süre tanımlanmamış durumda.
Mahkemenin davanın esası hakkında verdiği karara ise 15 gün içerisinde itiraz edilebiliyor, bir gün geciktirilemiyor. Temyiz yoluyla yapacağınız itirazı da Danıştay’ın 2 ay içerisinde değerlendirmek zorunda. Danıştay eğer kararın doğru olmadığını düşünürse “kesin” kararı verip tekrar idare mahkemesinde görüşülmeden davayı karara bağlayabiliyor. Yani Danıştay bu ivedi davalarda idare mahkemesinin yerine karar verebiliyor. Olağan usulde Danıştay’a yapılan temyiz başvurularına dair Danıştay temyiz başvurusunu kabul eder ve idare mahkemesinin verdiği kararı bozar ise konu tekrar idare mahkemesinde görüşülmesi ve yeni bir karar alınması gerekirdi. Bu düzenleme ile Danıştay’ın verdiği karar kesin olacak…
Tüm süreçler ilk bakışta yargının hızlı karar vermesi açısında olumlu gibi algılansa da, açılan davaların niteliğine bakıldığında işlevli bir sürecin yürütülmesi konusunda ve adil kararlar verilmesi konusunda şüpheler oluşturmakta, davayı açanın da, davalı olanın da, yatırımcının da mağdur olabilme endişesi yaratmaktadır.
Mahkemenin ilk karar sürecine dair süreyi düşünecek olursak; ortalama 120 gün (3 ay) içerisinde mahkemenin ilk kararını vermesi gerekiyor. Mahkemelerdeki personel yetersizliği, hakimlerin, savcıların dava konusunu 7 gün içerisinde anlayarak savunma istemesi ve gelen cevabı 30 gün içerisinde değerlendirmesi ise “acele işe şeytan karışması” atasözünü zihinlerde canlandırıyor…
BİR ÖRNEK; AKKUYU NÜKLEER SANTRALİ
Örneğin Akkuyu Nükleer Santrali 4800 Megawattlık elektrik enerjisi üretmeyi hedefleyen, geniş bir coğrafyayı etkileyen bir proje. Bu projenin ÇED raporu 3600 sayfadan oluşuyor. İçerisinde nükleer atıklardan depreme, flora/faunadan, yer altı sularına, risk analizden, modelleme çalışmalarına, radyo aktiviteden, sosyal etkilere, deniz suyuna v.b. birçok konuda ifadeler bulunuyor. Aylardır, birçok uzmanın katılımı ile hazırlanan bu geniş kapsamlı rapora dair dava metnin hazırlanması, ülkemizde büyük bir tartışma konusu olan, atık sorunu çözülmemiş geri kalmış bir teknolojinin 3600 sayfalık ÇED raporuna karşı açılan dava mahkeme tarafından 7 gün içerisinde incelenmek zorunda olması, Hakimlerin uzmanlık alanı olmayan, farklı birçok soruna temas eden dava dilekçelerinin ve ÇED raporlarının mahkemelerce anlaşılması 7 gün içerisinde mümkün değil.
Benzer durumları, yoğun tepkilerin olduğu Amasra Termik Santrali, HES’ler ve aklınıza gelebilecek tüm tesislerin binlerce sayfadan oluşan, içeriği geniş, bazen eksik ve/veya yanlış bilgilerin de yer aldığı ÇED raporlarına sahip yatırımlar için de ön görebilirsiniz…
HALKIN SÜREÇLERE KATILIMI BİR ZAMAN KAYBI DEĞİL, AKSİNE DOĞRU KARARLARIN ALINABİLMESİNİN TEMİNATIDIR!
ÇED, bir rapor veya bir belge değildir. Bir süreçtir. Bir planlama sürecidir. ÇED bir planlamadır…
ÇED raporları projelerin yapılıp yapılmamasına dair karar verilmesi için otoritelere, yetkililere bilgi sağlamak amaçlıdır, verilen taahhütler bütünüdür. İçerisinde teknik incelemelerin yanında, sosyal incelemeleri, mevcut durum analizleri, olası çevre sorunlarının önlenmesine veya azaltılmasına dair önerileri, inşaattan işletmenin kapatılmasına kadarki süreci kapsayacak şekilde bilimsel-teknik temellerle barındırır, barındırması gerekir!
Bu süreçteki en önemli konulardan birisi de halkın katılımıdır. Bu konuda ÇED mevzuatında yöntemler tanımlanmış olmasına rağmen zamanla değişmiş ve halkın süreçlere katılımı formalite haline getirilmeye başlanmıştır. Bunun en büyük örneklerini de son dönemdeki HES projeleri toplantılarında ve yapılan protestolarda görülmektedir. Bu durumda halkın süreçlere katılımı için ikinci bir yol kalmaktadır; “mahkemeler”…
Daha önce 60 gün olan, halkın kendi yaşam alanındaki projelere dair bilgi sahibi olması ve ÇED sürecinin sonucuna dair bilgi sahibi olması ve verilen karardan sonra 30 gün içerisinde açması yeni düzenlemedeki en önemli sorundur. Çünkü, kaymakamlıkların, valiliklerin ilan panolarında küçük kağıtlara yazılarak duyurulan kararlardan halkın zamanında bilgi sahibi olamaması, ÇED sürecine dair verilen kararlara ulaşamaması ve dava sürelerini kaçırabilmesi, 60 günlük sürede bile mümkünken şimdi bunun 30 güne çekilmesi halkın katılımını daha da azaltacaktır.
Halkın itiraz ettiği ancak kararın geç öğrenmesi nedeniyle açamadığı davalara dair birkaç örnek; Trabzon, Çaykara, SolaklıÇambaşı HES ÇED gerekli değildir kararı iptal talebi, Ordu, Fatsa, Bolaman Atilla 1 ve 1 HES ÇED gerekli değildir kararı iptal talebi, Trabzon, Çaykara, Çaykara Derebaşı HES ÇED gerekli değildir kararı iptal talebi, KastamonuDemirci HES ÇED kararı iptal talebi, Manisa, Saruhanlı, Develi Katı atık bertaraf tesisi ÇED kararı iptal talebi, Rize, İkizdere, Şimşirli Şimşirli HES ÇED kararı iptal talebi… Bu ÇED gerekli değildir ve ÇED olumlu kararlarının iptali için açılan davaların tamamı sürenin geçmesi nedeniyle reddedilmiştir.
Yani halkın tepkisindeki artış, hukuki yollardan dahi haklı gördükleri konuları dile getirememeleri, haklarını arayamamalarından da kaynaklanmaktadır. Halkın katılımı süreçlerinin projeleri engelleyen, geciktiren bir süreç olduğunu düşünerek hareket etmek emin olun yatırımcıyı sonrasında daha fazla zor durumda bırakmaktadır…
Çevre sorunlarına dair adil yargılamada şüpheleri arttıran, sağlıklı dava metinlerinin ve tartışmaların yapılabilmesini kısıtlayan bu düzenlemenin yansımalarının hem yatırımcıya, hem idareye hem de dava süreçleri ile hakkını aramaya çalışan yurttaşlara sorunlar yaratacağını şimdiden görebilmek ve yatırımcının, yurttaşların, bilim çevrelerinin, meslek odalarının katılımı ile yeni bir düzenleme yaparak “Çevre İhtisas Mahkemelerinin” bağımsız bir şekilde oluşturulması, sorunları temelden çözecek, sağlıklı çevrede yaşama hakkına dair adil süreçleri yaratacaktır.
Baran BOZOĞLU
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası
Yönetim Kurulu Başkanı