ÇMO 12. Genel Kurul Konuşma Metni

Değerli Meslektaşlarım,

Zor günlerden geçiyoruz. Gerek mesleğimiz ve çevre sorunları gerekse toplumsal anlamda oldukça zor günlerden geçiyoruz. Mesleğimizin sorunlarının toplumsal sorunlardan bağımsız olmadığı gerçeği ve bilinciyle yaşadığımız süreci değerlendirmek gerekir.

2011 Genel Seçimleri ile AKP hükümeti, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve Orman ve Su İşleri Bakanlığını kurmuş ve çok başlı bir çevre yönetim anlayışını ortaya çıkmıştır.

genel kurul konusmasi

Bu önemli hata ile birlikte, ülkemizde rant ve talan; hukuki zemine çekilmeye çalışılmıştır. Sınırsız yetkilerle donatılan, yatırım ile denetimi bilim dışı bir biçimde aynı yapıda barındıran bir Çevre ve Şehircilik Bakanlığı oluşturulmuştur. Çevre Bakanlığı sürecinden gelen kurumsal hafıza yok edilmiş, merkez ve taşra teşkilatları altüst edilmiş, tüm yöneticilerinin vekaleten görev yaptığı, personel değişikliklerinin yoğun olduğu bir yapı hakim kılınmıştır.

Tabiri caizse, Vekaletler ve Evcilik Bakanlığı haline getirilmiştir.

Çevre politikasının ve çevre yönetiminin en önemli başlığı olan Su Yönetimi başka bir bakanlıkta yapılandırılmıştır. Bu bilim dışı anlayış, su havzalarının yok edilmesi, çevre teknolojilerinin göz ardı edilmesi sürecini perçinlemiştir.

Değerli Meslektaşlar,

Çevre mühendisliği biliminin hakim olması gereken Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yayımladığı yönetmeliklerle çevre sorunlarını çözmekten çok kronikleştirme ve çevre mühendislerini yok sayma eğilimi göstermiştir.

Çevre mevzuatının temelini oluşturan ÇED Yönetmeliği, Çevre Kanununca Alınması Gereken İzin ve Lisanslar Hakkında Yönetmelik, Çevre Görevlisi, Çevre Yönetim Birimi ve Çevre Danışmanlık Firmaları Hakkında Yönetmelik, Atıksu Genelgesi gibi önemli hukuki metinler, çevre mühendislerini yok sayan, çevre sorunlarını çözmek yerine rantı, talanı meşrulaştıran, siyasi ilişkilere göre karar alan bir hale getirilmiştir.

Yayımlanması gereken, yürürlüğe girmesi gereken birçok önemli yönetmelik defalarca ertelenmiştir.

İdari olarak itibarsızlaştırılan, etkisizleştirilen Çevre Yönetimi ve bilimden-teknikten uzaklaştırılan çevre mevzuatı ile “kirletenler” için dikensiz gül bahçesi yaratılmıştır.

Çevre Kanununa dair değişiklerin bile torba kanun ile yasalaşması, meclis komisyonlarında dahi tartışılmaması katılımcılıktan uzan bir tarzın göstergesidir.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığına özel yapılan düzenleme ile KPSS`siz personel istihdamının önü açılmış, Bakanlığa alenen torpille personel alınmıştır.

ÇED muafiyetlerine dair kazandığımız davalara rağmen, iptal edilen yönetmelik maddeleri tekrar yönetmeliklere konulmuş ve ciddi mağduriyetler yaratılmış, hukuk tanınmamıştır.

Çevre düzeni planı, imar planlarına dair projeler yapılması gerekirken, projelerin yapılması için planlar hazırlanmış, doğa yok edilmiştir.

ÇED raporlarının nekadar sürede hazırlanacağı Çevre Bakanı tarafından değil, Sanayi Bakanı tarafından planlanmış, Çevreye dair Çevre ve Şehircilik Bakanı yerine ulaştırma, enerji bakanları konuşma yapmaktadır.

Öte yandan, Büyükşehir Belediyesi Kanunun da yapılan değişikliklerle mesleğimizi ilgilendiren ve kamu hizmeti olan kentsel atıksu yönetimi, içmesuyu yönetimi, atık yönetimine dair belediyelere önemli görevler verilmiştir. Bu görevleri yerine getirmesi gereken belediyelerin alt yapı eksiklikleri, teknik personelden yoksunlukları, kamu hizmetlerinde taşeronlaşmayı tetiklemektedir. Bazı belediyeler tarafından gerçekleştirilen ihalelerde ise doğrudan mesleğimizle bağlantılı olan konularda, nokta atışı alakasız meslek disiplinleri talep edilmektedir.

Mühendislik, mimarlık ve şehir plancılarının da içerisinde yer aldığı ucuz emek süreci kemikleşmekte ve iş cinayetleri ne yazık ki birbiri ardına gelmektedir. Mesleğimizin ve meslektaşlarımızın bu alandaki sorumlulukları gittikçe önem kazanmaktadır.

Mühendislerin, mimarların ve şehir plancılarının yegane birlikteliği olan TMMOB vesayet altına alınmaya çalışılmıştır. TMMOB kanunundaki maddeler 30 yıl sonra ilk defa AKP tarafından uygulanmıştır.

Değerli Meslektaşlarım,

Tüm bu olumsuzluklara yenilerini eklemek ne yazık ki mümkündür. Mesleğimize dair yaşanan süreci siyasi iktidarın antidemokratik, bilimden uzak tavırlarından ayrı değerlendirmemek gerekir. Mesleğimizin, Odamızın yaşadığı süreç ülkemizin en ücra köşesinde dahi yaşanır hale gelmiştir.

Hukukun temeli olan Barolar Birliğinin dahi zorlandığı bir dönemde, Odamız, şube ve temsilciliklerimiz, yönetim kadrolarımız AKP`nin vurdum duymaz tavrına karşı mesleği, Odamızı ve ülkemizi savunmuşlardır. Bakanlığın merkez ve taşra teşkilatlarındaki meslektaşlarımızın da Odamıza büyük katkıları olmuştur. Bakanlığın mevzuat çalışmalarına müdahale için onlarca ziyaret, toplantı, görüş hazırlama süreci şube ve temsilciliklerimizin katkıları ile gerçekleştirilmiştir. Odamız, TBMM`de, belediyelerde, Bakanlıklarda, il müdürlüklerinde, üniversitelerde, iş yerlerimizde birçok görüşme yapmış ve mesleğin, ülkenin sorunlarını sahiplenmiştir.

Tüm bu emeklerimiz zaman zaman olumlu sonuçlar vermiş, Oda örgütlülüğümüz gittikçe gelişmiştir. Kısa sürede yeni temsilcilik ve şubelerimiz oluşturulmuş, kamuoyunda saygınlığı olan bir meslek Odası haline gelinmiştir.

Diyarbakırın cenneti olan Hevsel Bahçelerinin yok edilmesi,

Antalya`da Phaselis Antik Kentinin talana açılması,

İstanbul`un can damarlarına Havalimanı yapılması,

İzmir`de Gaziemirde atıkların üzerine toprak örtülmesi,

Ankara`da ODTÜ ormanlarının, AOÇ`nin yok edilmesi,

Trabzonda, Samsunda derelerin yok edilmesi,

Trakya`da Ergene`nin, Bursa`da Nilüfer çayının,

Mersin Akkuyu`da ve Kocaelinde Dilovanın kronikleşmesi teşhir edilmiş,

Balıkesirde, Sivasta içmesuyu sorunu yaşayan köylülerin yanında olunmuş,

şube ve temsilciliklerimizle birlikte kamuoyu bilgilendirilmiştir.

3. Havalimanı ÇED raporu, AOÇ`de inşaatı süren Başbakanlık Hizmet Binasını mühürletmek için çalışmalarımız, 3. Köprünün yanlışlığını her mecrada anlatmamız, Hevsel bahçeleri, Gaziemir için yaptığımız eylemlerimiz, Phaselis`te tatil köyü ve otel inşaatının yanlışlığını anlatmak için bağırmalarımız hep ‘uçmuyorsa kuşlar, ölüyorsa balıklar, nasıl yaşar insanlar`ı anlatabilme çabamızdan…

Çünkü; “Bilenin bildiğini öğretmesi, sevenin sevdiğini söylemesi borçtur. Çünkü alim borçludur. Cahil alacaklıdır.”

Sevgili Arkadaşlar,

Konuşacak çok şey var. Elinizde bulunan çalışma raporu, hükümetin antidemokratik uygulamalarına rağmen, tüm birimlerimizle birlikte Odamızın 2 yıllık süreçte gerçekleştirdiği etkinlikleri, emekleri içermektedir. Bugün genel kurulumuzda, tüm şube ve temsilciliklerimizin yaptıklarını, yapabilecekleri çalışmaları tartışacağız. Mesleğimizi nasıl daha da güçlendirebileceğimizi, Odamızı nasıl daha da güçlendirebileceğimizi tartışacağız. Çevre sorunlarının çözümünde halkımıza, ülkemize nasıl faydalı olabileceğimizi görüşeceğiz.

Bu anlamda, tüm şube ve temsilcilik yöneticilerimize, destek olan olmayan meslektaşlarımıza, öğrenci arkadaşlarımıza, odamızın değerli çalışanlarına, emekçilerine teşekkür ediyorum. Ve, iş cinayetlerine kurban giden değerli meslektaşlarımız İrfan Bozkurt, Beril Batı, Burcu Ünal, Onur Ercan Özakıncı ve Serkan Türkoğlu`nu ve Sakarya Üniversitesinde çevre mühendisliği öğrencisi go-kart pistinde yaşamını yitiren Tuğba Erdoğan kardeşimize Allahtan rahmet, sevenlerine sabır diliyorum. Umarım bizlerin de katkılarıyla, mücadelelerimizle iş cinayetleri bu ülkede son bulacaktır.

Sözlerimi Cahit Sıtkı Tarancı’nın bugünler en çok hatırlanması gereken şiiriyle tamamlamak istiyorum.

“Memleket isterim

Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;

Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.

Memleket isterim

Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun;

Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.

Memleket isterim

Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun;

Kış günü herkesin evi barkı olsun.

Memleket isterim

Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;

Olursa bir şikâyet ölümden olsun.”

Hepinizi saygıyla selamlıyor, mesleğimizin ve ülkemizin sorunlarına ışık tutan bir genel kurul geçirmemizi diliyorum.