Belki çocuktum ama yeşertecek çok fidan, gerçekleştirecek çok umudum vardı yaşama dair…

Attım ‘melamet hırkasını omuzlarıma ve başladım ‘uzun, ince yolda yürümeye’ gündüz gece demeden…

Üniversiteye girdiğim günden itibaren ÇMO’nun farklı alanlarında çalıştım. Yılmadım, usanmadım. Her geçen gün yeşertecek fidanı olan, yaşama dair umudu olanlarla katlandık, zaman zaman teker teker zaman zaman topluca. Giderek büyüdük, çoğaldık, yuvarlanan kar tanesi misali…

Çalıştık inanarak, çalıştık her inancımızı gerçekleştirdiğimizde umutlanarak… Üye sayımız 5 yılda 6 binden 13 bine, 3 Şube ve 3 Temsilcilik olan örgüt sayımız, 7 şube ve 11 temsilciliğe yükseldi.

Çalıştıkça gördük ki, yapılacak çok iş, yürünecek çok yol vardı. Yürürdük biz de toprağı gasp edilen çiftçilerle, zeytin ağaçları biçilen köylülerle, ormanları yok edilerek maden, havalimanı, santral yapılacak doğa severlerle, zehir soluyan, musluktan su içemeyen kentlilerle, dereleri kurutulmaya çalışılan balıklarla, yuvalama alanları kirletilen kuşlarla, dağlarla, taşlarla, ağaçlarla, öğrencilerle, işçilerle, işsizlerle, yürüdük…

Sorunlar çok, çözümlere kulaklar sağırdı, umursamadık… Bağırdık sesimiz kısılana kadar.

Bugün artık ‘sağır sultan’ da duyuyor sesimizi, üstelik fısıltıyla bile konuşsak da…

Dün yalnız çıktığım bu yolda bugün sayısısnı bilemediğim ve hiçbir dünya malına değişmeyeceğim, arkadaşlarım dostlarım var, yoldaşım…

O ‘uzun ince yol’da yürüyorum hala, ‘melamet hırkası’ omuzumda, daha güçlü, daha umutlu, daha heyecanlı, ‘ümide düşman’ olanlara inat, ‘akar suyun, meyve çağında ağacın, serpilip gelişen hayatın düşmanı’ olanlara inat, ‘Bursa’da havlucu Recebe, Karabük fabrikasında tesviyeci Hasan’a düşman’ olanlara inat, ‘fakir köylü Hatçe kadına, ırgat Süleyman’a düşman’ olanlara inat, ‘sana düşman, bana düşman, düşünen insana düşman’ olanlara inat, ‘vatana düşman’ olanlara inat…