BAŞBAKANIN İSTEDİĞİ OLDU, KORUMA BÖLGELERİ DARALTILIYOR!
SULAK ALANLARIMIZIN YOK EDİLMESİ HIZLANDIRILIYOR!
Orman ve Su İşleri Bakanlığı bugün, Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği yayımladı. 2002 yılında ilk defa yayımlanan yönetmelik, 2005`de yeniden yayımlanmış ve günümüze kadar birçok değişiklik yapılmıştır. Bugün Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği 3. kez önemli değişiklikler yapılarak yayımlanmıştır.
BÖL, PARÇALA, YAPILAŞMAYA AÇ!
SULAK ALANIN ULUSALI, MAHALLİSİ OLMAZ!
Yeni yönetmelikte, sulak alanlar bilime, doğa kanunlarına aykırı bir şekilde 2`ye ayrılmış, mekanik bir yaklaşımla ele alınmıştır. Sulak alanlarımız “ulusal öneme haiz sulak alanlar” ve “mahalli öneme haiz sulak alanlar” gibi iki ana başlığa ayrılmıştır. Mahalli öneme haiz sulak alanlar RAMSAR sözleşmesi kapsamın girmediği iddia edilen sulak alanları kapsamaktadır. Bu alanların söz konusu sözleşmeye uyup uymadığına da yine Bakanlık karar vermektedir.
Yapılan düzenlemeyle, mahalli öneme haiz sulak alanlardaki yapılaşmaya, tahribata dair izinleri, Bakanlık taşra teşkilatı verecektir. Mahalli komisyonlarda, teknik, bilimsel niteliğe sahip olup olmadığı bilinmeyen kişilerce sulak alanlarımızın kaderine karar verilebilecektir.
Sulak alanlar tanımı, uluslararası uygulamalar ve hiç kuşkusuz bilimsel olarak bütündür. Birbirinden farklı tanımlamak doğru değildir. Sulak alanın, ulusalı, mahallisi olmaz! Yaşamı besleyen, su kaynaklarımızın temeli olan bu alanlar tek bir başlıkta yani “sulak alan” olarak tanımlanmalı ve korunmalıdır.
BAŞBAKANIN İSTEDİĞİ OLDU, KORUMA BÖLGELERİ DARALTILIYOR!
Koruma bölgeleri, eski düzenlemelerde tüm sulak alanları kapsayabilmekteydi ancak bu yönetmelikle beraber sadece “ulusal öneme haiz” sulak alanları kapsar hale getirilmiştir. Yani, “mahalli öneme haiz” sulak alanlar koruma bölgeleri kapsamına giremeyecektir. Bu nedenle, önemli biyoçeşitliliğe sahip olan, orman alanlarını, endemik türleri, bitkileri barındıran bölgelerde, imar çalışmaları yapılabilecek, rantın, talanın hukuki zemini tamamlanmıştır.
3. HAVALİMANI ALANINDAKİ SULAK ALAN “SORUNUNU” AŞMAYA ÇALIŞIYORLAR!
BİZİ KANDIRAMAZSINIZ!
Bilindiği üzere, İstanbul`a yapılması planlanan 3. Havalimanı projesi 2,5 milyon ağacın ve 70 sulak alanın, 8 derenin yok edilmesine neden olacaktır. Projenin yer seçiminin yanlış olduğu defalarca dile getirilmiştir. Bu sulak alan, Trakya`ya, İstanbul`a hayat veren Terkos gibi önemli havzaları beslemektedir. Yaşamın kaynağıdır. Eski maden sahaları olması bu alanların on yıllardır kendi ekosistemlerini oluşturarak sulak alan haline gelmeleri gerçeğini değiştiremez. Bilimsel olarak bu bölgeler sulak alandır.
Yönetmelikle, bu sulak alanlar, “mahalli öneme haiz” olarak tanımlanmakta ve yapılaşmaya açılması kolaylaştırılmaktadır. Özetle, kavramsal kargaşa yaratılarak, bu sulak alanların önemsiz gösterilmesi sağlanmakta, doğa katliamına kılıf oluşturulmakta, mahkemeler, kamuoyu yanıltılmaya çalışılmaktadır.
GEÇİCİ 1. MADDE İLE MEVCUT TALAN MEŞRULAŞTIRILIYOR!
“GEÇİCİ MADDE 1 – (1) Bu Yönetmeliğin yayımı tarihinden önce faaliyete geçmiş olan ve bu Yönetmelik kapsamında izin almamış işletmeler, bu Yönetmeliğin yayımından itibaren iki yıl içerisinde Bakanlıktan izin almaları şartı ile faaliyetlerine devam ederler.”
Bu madde ile sulak alanlardaki mevcut yapılaşmanın kabul edilerek, 2 yıl daha sürdürülmesinin önü açılmakta, haksız yere, halkın, doğanın kaynaklarını kullanan kişilere ve kuruluşlara tabiri caizse af getirilmekte ve bu talan teşvik edilmektedir. Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Çevre Kanunu 9. Madde kapsamında sulak alanların korunmasını sağlamalıdır. Orman ve Su İşleri Bakanlığı, yüzünü kamu yararına, doğanın korunmasına ve ülkemizin su fakiri halini gözeterek, kısa vadeli popülist yaklaşımlardan vaz geçmelidir. Ülkemizin geleceğini gözeten bir yaklaşımla, sulak alanların korunması sağlanmalıdır. Aksi halde, ciddi bir su krizinin bizi beklediği su götürmez bir gerçektir.
HUKUKİ SÜRECİ BAŞLATIYORUZ!
Ülkemizde, uzun bir süredir, halkı, doğayı ilgilendiren yönetmelikler, düzenlemeler, kanunlar bilim çevrelerinden, meslek odalarımızdan kaçırılarak yayımlanmaktadır. Halkın demokratik katılımından uzak hazırlanmaktadır. Bu yönetmelikte, benzer bir şekilde, verilen görüşleri göz ardı eden bir biçimde hazırlanmış ve ne yazık ki, bizleri yine mahkeme süreçlerine mahkum kılmıştır. Derdimiz yönetmelikleri mahkeme süreçleriyle çözmek olmamalı, aklı selim, bilim-teknik ışığında kamu yararı gözeten tartışmalarla yönetmelikler çıkartılmalıdır. Ancak bu yönetmelikte de aynı sorunlar görülmektedir. Toplumsal sorumluluğumuz gereği, kamu yararından uzak, su krizini perçinleyecek, bilim dışı bu yönetmeliğin iptali için önümüzdeki günlerde başvuru yapılacaktır.
Saygılarımla,
Baran BOZOĞLU
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası
Yönetim Kurulu Başkanı