Projeler, tesisler veya faaliyetler yapılmadan önce, içerisinde halkın katılımı toplantılarının da olduğu, bilimsel verileri kapsayan bir ÇED sürecinin işletilmesi çağdaş ülkelerde bir zorunluluktur. ÇED Yönetmeliği çevre politikamızın temelidir. Yatay mevzuat olarak tanımlanan yönetmelik, bir rapor sürecini aktarmakta ve raporun içerisinde sadece çevre mevzuatı değil birçok mevzuata atıf yapılmaktadır.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın envanter oluşturması, tesisleri, fabrikaları, faaliyetleri takibe alabilmesi, sağlıklı denetim yapabilmesi ve çevre izni, lisansı sürecini bilimsel temellerle yürütebilmesi en önemlisi ise çevre sorunlarına oluşmadan çözüm üretilebilmesi için ÇED çok önemli bir fırsattır.
Yatırımcılar için de, yapmayı planladıkları tesisler hakkında ön bilgi veren, halkın tepkisini ölçen, etkileri baştan analize imkan sağlayan en etkili araçtır. Projelerdeki olası hataların da baştan görülmesini sağlayabilmektedir ÇED süreci…
Özetle, yatırımcı için de, halk için de, bakanlık için de, sağlıklı çevrede yaşama hakkı için de; ÇED süreci büyük bir fırsattır.
ABD’de Çevresel Etki Değerlendirme kavramı ilk defa 1969 yılında bir kanun ile zorunlu hale getirilmişti. Avrupa Birliğinde ise bu yönetmelik 1985 yılında yayımlanmış ve sadece 3 defa değişikliğe uğramıştır…
İlk defa 1993 yılında yayımlanan ÇED Yönetmeliği, 7 defa ana değişiklik olmak üzere 17 defa değiştirilmiştir. En son 03.10.2013 tarihinde yayımlanan yönetmelik 1 yıl sonra tekrar değiştirilmiştir. ÇED Yönetmeliği’nde bu kadar sık değişiklik yapılması ülkemizde çevre sorunlarını çözme odaklı bir çevre politikasının oluşturulmadığının göstergesidir.
Ülkemizdeki Çevre Kanununa göre ÇED Olumlu Kararı veya ÇED Gerekli Değildir Kararı olmadan ihale dahi gerçekleştirilemez. Ancak bu zorunluluklar, 3. Havalimanı gibi büyük projelerde göz ardı edilmiştir.
25.11.2014 tarihinde yayımlanan yeni ÇED Yönetmeliği, ÇED süreci uygulama zorunlu olan Ek-1 listesi ve Proje Tanıtım Dosyası zorunluluğu olan Ek-2 listesindeki değişikliklerin dışında, içerisindeki bazı ekleme ve çıkarmalarla ülkemizin en kötü ÇED Yönetmeliği olarak adlandırılabilir.
Yönetmelikteki ilk dikkat çekici olan konu, namı değer “geçici 3. Madde” nin yönetmelikte yine yerini bulmasıdır. 1997’den önceki kalkınma programlarında yer alan bütün projeleri (3. Köprü, onlarca HES projesi, maden ocağı projesi, termik santral projeleri, otoyol projeleri v.b.) ÇED’den muaf tutan bu düzenleme, daha önce birçok defa Çevre Mühendisleri Odası tarafından iptal ettirilmiş olmasına rağmen, Çevre Kanunu’na konmuş ve 03.07.2014 tarihli Anayasa Mahkemesi kararı ile iptal edilmişti. Anayasa Mahkemesi’nin kararı yok sayılarak yönetmelikte bu madde yine yerini almıştır.
Yeni yönetmelikle beraber, ÇED başvuru dosyası artık internette yayımlanmayacak. Yani başvuru sırasında bilgi toplumdan gizlenmiş olacak.
Yönetmelikteki 12. Maddenin 9/b bendinin kaldırılması ile, ÇED raporunu inceleyen ve farklı kurumların temsilcilerinden oluşan İnceleme ve Değerlendirme Komisyonunun yapacağı incelemede raporun bilimselliği artık sorgulanmayacak.
- Maddenin 4. Bendi de yönetmelikten çıkartıldı. Bu maddede, Ek-2 de bulunan tesisler için Proje Tanıtım Dosyası’nın hazırlanması sırasında proje alanının görülmesi talep edilemeyecek. Yani saha görülmeden rapor yazılabilecek…
- Maddenin b bendinde, ÇED raporundaki veya Proje Tanıtım Dosyasındaki taahhütlerin uygulanmaması durumunda 90 gün süre tanına biliyor ardından işlem yapılıyordu. 90 günlük süre kaldırıldı. Yani bir termik santral ÇED raporunda çevreyi kirletmeme konusunda verdiği taahhüdü yerine getirmemesi halinde 10 yıl da süre tanınabilecek…
Yönetmelikteki “patlamaya hazır saatli bomba” ise 24. Maddenin F bendinin eklenmiş olmasıdır.
“Olağanüstü durumlar ve özel hükümler
MADDE 24 – (1) Aşağıdaki projeler için uygulanacak ÇED sürecine ilişkin yöntem Bakanlıkça belirlenir:
- f) “ÇED Olumlu” veya “ÇED Gerekli Değildir” kararı bulunan projelerde yapılacak kapasite artışı ve/veya genişletilmesi planlanan projeler.”
Bu madde ile, mevcut tesislerin tamamında yapılacak olan kapsam genişletmeler ÇED sürecinden muaf tutulabilecektir. Bakanlığı, idarenin keyfi uygulamaları oluşabilecektir. Aynı özellikteki bir tesise ÇED raporu hazırlaması isteyebilirken, diğerinden istemeyebilecektir. Örneğin, 300MW’lık bir termik santral, ÇED olumlu kararı aldıktan hemen sonra 1000000MW kapasite artışı yapsa ÇED sürecine tabi olma zorunluluğu artık kalmamıştır.
Öte yandan, tüm tesisler Ek-2 listesi sınırı içerisinde gösterilip, ÇED gerekli değildir kararı alındıktan sonra yapacağı kapasite artışı toplam kapasite Ek-1 listesinde yer almasına rağmen yine ÇED raporu hazırlamadan süreci tamamlayabilecektir.
24/f maddesi, tüm projelere ÇED muafiyeti sağlayabilecek bir düzenlemedir, keyfi uygulamalara sebep olacaktır.
Ek-1 ve Ek-2 listelerinde yapılan düzenlemeler ise durumun vahimliğini pekiştirmektedir. Unutulmamalıdır ki, Ek-1 listesinden çıkartılan her faaliyet veya tesis, ÇED süreci zorunluluğu kaldırmak anlamına gelmektedir.
Diğer önemli değişiklikler;
- Kuş göç yoluna yapılan ve kuşların ölümüne neden olan tren projesi hepimizin zihinlerine kazınmıştır. 100 km ve altı demir yolu projelerinde ÇED süreci zorunluluğu kalkmıştır…
- Dip taraması ve denizden, göllerden ve nehirlerin dibinden malzeme çıkartılması ÇED`den muaf! Denizlerimizdeki ekosistem, ırmaklarımızdaki ekosistem nasıl etkilenecek araştırılması istenmiyor. Yani 100.000.000 m3 dahi dip taraması yapsanız bile ÇED süreci zorunluluğunuz yok!
- Akarsu havzaları arasında su aktarımında 100 milyon m3 altı ÇED ‘den muaf! HES projelerindeki havzalar arası su aktarımına ÇED zorunluluğu kalkmış oldu. Farklı akarsuların yatağını değiştirerek yapılan HES projelerinde önceden 300.000 m3/yıl olan sınır 100 milyon m3/yıl`a çıkartıldı!
- Seramik üreten tesislerde ÇED uygulama sınırı 100.000 ton dan 300.000 ton a çıkartılmıştır. Akıllara bu alanda kim yatırım yapacak ve neden 300.000 ton sorusu gelmektedir.
- Toplu konut projelerinde ÇED süreci zorunluluğu kaldırıldı.
- Hastane projeleri (örneğin şehir hastaneleri, Bilkent ve Etlikteki projelerde doğalgaz çevirim santrali niteliği de bulunuyor) muaf tutuluyor.
- Golf tesisleri muaf tutuluyor.
- Alışveriş merkezlerinde ÇED zorunluluğu kaldırılıyor.
- Beyaz eşya boyama tesisleri ÇED`den muaf tutuluyor.
- Yer altı suyu çıkartılmasına dair projelerin sınırı 300.000m3/yıl`dan 1.000.000 m3 / yıl çıkartılmıştır. Kuraklıkla karşı karşıya kaldığımız bir süreçte, Orman ve Su İşleri Bakanı Sn. Veysel Eroğlu Konya havzasında yer altı sularının bittiğini açıkladığı bir dönemde, yer altından çekilecek suyun etkilerinin değerlendirilmemesini sağlamak, akla, mantığa, bilime uymamaktadır…
- Orman alanlarının dönüştürülmesi projeleri ÇED`den muaf tutulmuştur. Sn. Bakan İdris Güllüce, yaban domuzlarının şehre gelmesini magazinsel bulmuştu, bu düzenleme ile de düşüncesini yönetmeliğe koymaktadır.
- Yer altından geçen demir yolu hatları, metrolar ÇED`den muaf muaf tutulmuştur.
- Sanayi ve enerji tesislerinin sökümü ÇED`den muaf tutulmuştur. Örneğin nükleer santral, termik santral, kurşun fabrikası gibi tesislerin sökülmesi işlemlerinin çevresel etkilerinin değerlendirilmesi gerçekleştirilemeyecektir. Bu düzenleme çok ciddi bir hatadır.
- Kentsel dönüşüm alanları ÇED sürecinden muaf tutulmuştur. Madde 24`de afet riskindeki alanların dönüştürülmesinde etkilerin değerlendirilmesindeki yöntem Bakanlığa bırakılmıştır! Planı yapan Bakanlık, kentsel dönüşüme karar veren Bakanlık, icraata geçen Bakanlık, kendi faaliyetinde ÇED uygulayıp uygulamayacağına karar veren de Bakanlık…
- Rüzgar enerji santrallerinde (RES) türbin sayısı üzerinden değil, güç üzerinden ÇED sürecine karar verilecektir. Ancak asıl çevresel etki türbin sayısındadır.
İnşaat Sektörüne Her Yol Mubah!
İnşaat sektörüne sınırsız olanak tanıyan, rantı genişleten, çevresel etkilerini hiçe sayan bir düzenleme gerçekleştirilmiştir. Kentsel dönüşüme dair Sn. Bakanın çevresel hassasiyet vurgusunun gerçekçi olmadığı ortaya çıkmıştır.
AB uyum sürecinden uzaklaşıldığı da açıkça görülmektedir. AB ÇED uygulamasında halkın katılımı toplantısı en az 2 defa düzenlenmektedir. AB’nin eğilim kararında halkın katılımı süreci 30 güne çıkartılmış yani halk ile 30 gün boyunca projeye dair görüşme yapılması zorunluluğu getirilmiştir. AB direktifinde muafiyetler bulunmamaktadır.
ÇED Yönetmeliği’nin AB ile uyumlu hale gelebilmesi için muafiyetler kaldırılmalı, Stratejik ÇED Yönetmeliği yayımlanmalı ve halkın katılımı ve bilgiye ulaşımını hedef alan Aarhus Sözleşmesi imzalanmalıdır.
Artvinde, Yırca
da, Alakırda, Phaselis
te, Tuz Gölünde, Çanakkale
de, Kocaelinde, Manisa
da, Amasra`da yani ülkemizin dört bir yanında yaşanan çevre sorunlarına, halkın yaralarına merhem olunmayacağı bu yönetmelikte de görülmüştür.
Tartışma, projelerin yapılıp yapılmaması bile değildir. Bu yönetmelik ile, projelerin etkilerinin değerlendirilmesinden dahi kaçılmaya çalışılmaktadır.
Bu düzenleme ile, ülkemizdeki çevre sorunlarının, kuraklığın, havza kirliliğinin, kentlerdeki toz miktarının daha da artacağını söylemek yerinde olacaktır. Öte yandan, hiç kuşkusuz halkı göz ardı eden bu düzenleme toplumsal olayları da arttırabilecektir.
Yapılması gereken şey; tek başına güçlü bir Çevre Bakanlığı`nın kurulması, yatırımcıların da halkın da doğanın da haklarını gözeten ancak kamu yararını kendisine ilke edinen bir ÇED sürecinin tanımlanması, Stratejik ÇED Yönetmeliği’nin yayımlanması, Aarhus Sözleşmesi’nin ülkemiz tarafından imzalanması, hukukun işletilmesi, kanunların, mahkeme kararlarının uygulanmasıdır.
Baran BOZOĞLU
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası
Genel Başkanı