Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Baran Bozoğlu: Almanya’nın kömürden de termik santrallerle elektrik üretiminden de tam olarak vazgeçmediğini bizzat yerinde görme fırsatı buldum.
Recycling Industri Magazine 01.01.2017
Enerji ve çevre sorunlarına dair ve hatta son zamanlarda özellikle iklim değişikliği hakkında birçok haber basında yer alıyor. Birçok rapor açıklanıyor; konuyla ilgili kişi ve kurumlar haberleri ve raporları heyecanla takip ediyor.
Raporlar ve haberler içerisinde belki de en dikkat çeken Almanya’nın yenilenebilir remiz enerji kaynaklarına dair ne kadar ilerlediği ve iklim değişikliğine karşı mücadele ettiği… Neredeyse % 100 yenilenebilir temiz enerji kullanmaya başladığı, nükleer santralleri terk ettiği, kömürden vazgeçtiği, termik santralleri kullanmadığı gibi haberleri bulmak çok kolay.
Bunlar büyük oranda doğru olabilir ancak bazı gerçeklerin de yeterince ortaya konmadığını görmek mümkün.
Almanya’nın kömürden de termik santrallerle elektrik üretiminden de tam olarak vazgeçmediğini bizzat yerinde görme fırsatı buldum.
11 Mayıs 2016 Çarşamba günü Almanya’da Berlin’in güney doğusunda Welzow, Proschim yerleşim alanında iklim değişikliği eylem ağı (CAN) tarafından düzenlenen bilgi paylaşımı amaçlı toplantıya katılma fırsatım oldu. Dünyanın farklı bölgelerinden iklim değişikliği sorununu kendisine dert etmiş ve çözüm için çaba harcayan kişiler katılım sağladı. Toplantının detayına girmeyeceğim, yazının konusu değil ancak şunu söyleyebilirim ki dünyanın dört bir yanında iklim değişikliğine karşı farkındalık yaratmak için çaba harcayan yüzlerce iyi insan bu etkinliklerde bilgi paylaşımını sağlayarak ortak çalışmalar yaratmaya çalışıyorlar, önemli başarıları da olduğu söylenebilir…
Konumuza dönecek olursak, Almanya Proschim’i de kapsayan Lausitz bölgesinde Welzow açık ocak maden sahası 1860 yılında başlıyor ve 1962 yılında 90 kilometrekarelik devasa bir alanı kapsayarak işletilmeye devam ediliyor. Doğu Almanya’nın en büyük enerji kaynağı bu bölgede yapılandırılıyor. Bunun içinde 137 köy yok oluyor, 35.000 insan yaşam alanlarını terk ediyor ve tabii ki geleneksel yaşam biçimini de, geleneklerini de…
Bölgede Vattenfall’a ait dört termik santral bulunuyor: Boxberg, Jânschvvalde, Schwarze Pumpe and Lippendorf.
Sadece 1600 MW’lık (2 x 800 MW) Schvvarze Pumpe’de günde; 600 vagon linyit kömürlü termik santrale taşınıyor,
- 72 milyon litre soğutma suyu tüketiliyor,
- 30 bin ton sera gazı olan karbondioksit atmosfere veriliyor,
- 1,1 kilogram civa doğaya veriliyor.
Açık ocak maden sahası nedeniyle terk edilen alanlarda yapay göletler oluşmuş. Bu göletlerde yapılan ölçümlerde pH değerinin 2.6 – 3.1 çıktığı belirtiliyor. Göllerde canlı yok. Canlı olmadığı gibi çeperindeki doğal alanları da kirlilik ile tehdit ediyor. Maden sahasından çıkan posalarda ve sularda yüksek oranda demir var. Bu, toprağın renginden de rahatça anlaşılıyor. Bölgenin tarım alanlarının tam ortasında olduğunu da vurgulamak lazım.
Vattenfall kendi internet sitesinde yaptığı açıklamada ise 2013 yılında toplamda 88.4 milyon ton C02 doğaya verdiğini açıklıyor.
İklim değişikliğine karşı yapılan onlarca toplantıya ve Paris Anlaşması’na rağmen Almanya önemli bir karar alıyor; bu madeni büyütmeyi, açık ocak kömür madenini genişletmeyi planlıyor ve karara bağlıyor. Halkın karşı çıkmasına rağmen…
Geceleri de devam eden madencilik faaliyetleri nedeniyle büyük bir gürültü kirliliği ve toz kirliliği olduğu, bölgede yaşayanlardan aldığım bilgiler arasında. Konaklarken ben de gece korkunç sesler duydum. Huzursuz bir uykuydu. Toza dair ise ölçüm yapmadan zaten burnunuzda hissediyorsunuz. Partikül madde oranının çok yüksek olduğu söylenebilir. Madenden kaynaklı tozu engellemek için kurulan fıskiye sisteminde demirli su kullanılıyor, bu da yeşil alanlar ve toprağa ulaşıyor…
Brandenburg eyaleti (maden sahasının bağlı olduğu) 2013 Mayıs ayının sonunda Vattenfall firmasının 200 milyon ton linyit çıkarabilmesi için maden sahasının genişletilmesi kararını aldı. Bu karar Proschim yerleşiminin boşaltılmasına ve 800 insanın evlerini terk etmesine sebep olacak.
Saha ziyaretimizde rehberlik yapan ve uzun zamandır bölgede yaşayan, maden sahasının genişletilmesi ile birlikte evini terk etmek zorunda kalacak olan Alexander Tetsch’in söylediklerine göre bölgenin yerel meclisi de bu kararı destekledi. 13 sosyal demokrat üye evet derken muhafazakârları da kapsayan 6 üye karara hayır dedi. Belediye başkanının eşinin maden firmasında çalışıyor olmasının da bunda etkisi olduğunu vurguladı Tetsch…
Bölgede bulunan bazı evler ve kamu binaları ise şimdiden terk edilmiş. Geçmişte boş olan binalara ise vatandaşlar herhangi bir yatırım yapmaya çekiniyorlar çünkü maden sahasına çok yakınlar. Evlerinin değerinin de düştüğünü vurguluyorlar…
Madenden Kaynaklı Kirlilik Yeni açılacak maden sahası nedeniyle yerin 100 metre altına inen ve 16 km uzunluğunda beton duvar inşaatına da başlanmış durumda. 250 futbol sahasını kaplayacak kadar beton dökülecek… Tarım arazilerinin ortasından geçecek bu duvarın amacı yer altı suyu geçişini ve olası su baskınlarını önlemek… Yeni bir Berlin Duvarı inşası misali…
Diğer dikkat çekici konuysa hali hazırda bölgede l.lMW’lık güneş enerjisi ve 550 kW’lık biyogaz enerji tesisi bulunması. Bu tesisler de yok olacak… Yani bir yandan doğa yok edilip, sera gazı emisyonlarını arttıracak tesis yapılacakken, sera gazını azaltan ağaçlar kesilecek ve sera gazını azaltmayı sağlayan yenilenebilir temiz enerji kaynakları da ortadan kaldırılacak…
Bölgede 15 MW’lık rüzgar enerji santrallerinin de olduğunu vurgulamak lazım…
Yeni maden sahasının 2050’ye kadar termik santrallere kömür sağlaması planlanıyor.
Vattenfall şirketi maden sahalarını ve termik santralleri satma yönünde bir eğilime sahip.
Toplumsal baskı İsveç hükümetini de bu yönde bir karar vermeye itiyor. Çek Cumhuriyeti ve Almanya’dan şirketlerin bu işe aday olduğu belirtiliyor. Tabii işletmenin satılıyor olması sorunları çözmüyor ve Almanya’nın kömürden yana politikasını değiştirmiyor…
Özetle…
Paris Anlaşması dünya için bir umut. Kuşkusuz bütün ülkelerin daha fazla çaba harcaması, toplumun da bu çabaların artmasına teşvik olması gerekiyor. Çevre teknolojisinin gelişmesi, enerji üretiminde önceliğin yenilenebilir temiz enerji kaynaklarından sağlanması ve hiç kuşkusuz en iyi enerji üretim biçimi olan enerji verimliliğinin geliştirilip hakim kılınması iklim değişikliği sorununun çözümün için vaz geçilmez… Ülkelerin samimi olması ise en önemli koşul…
Kendi ülkemde yenilenebilir temiz enerji tüketip başka ülkelere kirli enerji satmak ve grafiklerde bunu göstermemek ne kadar samimi mi?
Almanya ve kuşkusuz bazı AB ülkeleri çevre teknolojisinin gelişmesi ve enerji alanındaki ilerlemede öncü rol oynuyorlar. Birçok olumlu çalışma yapılıyor. Ancak bazı gerçeklerin de ortaya konmadığını ve samimi davranamadığını söyleyebiliriz. Welzow Proschim’de yaşanan olay bunun somut bir göstergesi. ÇED sürecinde halk karşı çıkmasına rağmen onay veriliyor, protesto eden çevrecilere davalar açılıyor, yüzlerce insan evini terk etmek zorunda kalıyor ve sera gazı miktarını milyonlarca ton arttıracak işler yapılıyor… Bunu yapanlar da iklim değişikliği tartışmalarında mangalda kül bırakmayan Almanya ve İsveç hükümetleri…
Almanya’nın doğası da bizim doğamız, ağacı da, havası da… Bir insan olarak ve bir çevre mühendisi olarak Almanya’nın bu uygulamasından vaz geçmesi ve yanlış karardan dönmesi gerektiğini; ülkemizdeki çevrecilerin uluslararası faaliyetlerde bu sorunu dile getirmesinin önemli olduğunu düşünüyorum. Oil Change International’ın Kasım 2016 yayımladığı Carbon Trap: How International Coal Finance Undermines The Paris Agreement (Karbon Kapanı; Paris Anlaşmasının altında yatan kömür finansı) raporuna göre Paris Anlaşması nın hedeflerinin yerine getirilebilmesi için henüz açığa çıkmamış fosil yakıtların yeryüzüne çıkarılmaması gerekiyor.
Durum net. Artık kömürlü termik santrallerden vaz geçmenin zamanı geldi de geçiyor…
Dilerim hassasiyetlerimiz sadece kendi ülkemizle sınırlı kalmaz…