Artvin’de Dereler Yukarı Akmıyor…

Bozoğlu: Sundura bölgesi zamanında sulak alan olan bir bölge.

Başkent Ankara Gazetesi 27.08.2015

Artvin’in dereleri yukarı akmıyor…
Artvin, deniz kenarında dağlar ve vadilerden oluşan bir il…
Ve tabii derelerden…
30’a yakın akarsu var…
Bir kısmı Çoruh’a bir kısmı Karadeniz’e akıyor… Düzlük denebilecek yegane alanlar, denize akan bu derelerin ağzında oluşmuş küçük alüvyon ovaları…
Bunlardan biri de, Hopa’dan denize dökülen Sundura deresinin ağzında.
10 Ağustos tarihinde Evrensel gazetesinde yayınlanan bir haber bu dere ile ilgiliydi…
Okuyalım: “Uç köyün içinden geçtikten sonra Artvin Hopa’da Belediye sınırları içinde kalan 3 mahallenin ortasından süzülerek denize kavuşan Sundura Deresi siyah akıyor. Kömür depolama ve paketleme tesisi, tozuyla bulunduğu köyü, atık suyu ile de dereyi kirletiyor.
“Artvin Hopa’da ıslah çalışması adı altında betonlaştırılan, etrafı çevrildiği için eskiden aynı derede balık tutan, yüzen insanlar ve dereyi su içmek, beslenmek, serinlemek için kullanan hayvanlarla ilişkisi kesilen Sundura deresi… Can çekişiyor”…
İşte taşan ve 8 can alan dere. bu dere…
Felaketten sonra ilçeyi ziyaret eden bir bakan bir vatandaş tarafından şu sözlerle karşılanıyor: “Dereleri beton yaptılar, geldi aldı canımızı”…
Yeşil Artvin Derneği Başkanı Neşe Karahan, bizzat yaşadığı felaketi şöyle anlatıyor: “Hopa’daki manzara anlatılacak gibi değil… Bütün caddeler çamur içinde. İnsanlar iş yerlerini temizlemeye çalışıyorlar. Elektrik yok. Su yok. Ölenleri bulmaya, çöken evlerin altındakileri çıkarmaya çalışıyorlar. Bir korku filmi gibi Hopa.” Artvin’deki felakete aşırı yağış neden oldu…
Tamam!..
Başka türlü nasıl sel olur ki?..
Ama Artvin’in dereleri neden bu kadar yıkıcı oldu?…
Neden Artvin’de Derelerin Kardeşliği diye bir platform kuruldu?…
Artvinli doğaseverler, bu felaket olmadan çok önce neden Ankara’nın İstanbul’un yollarını aşındırdı?…
Derelerin Kardeşliği Platformu Sözcüsü Ömer Şan bu soruların cevabını şöyle veriyor: “Yaşananlar doğal afet falan değil. Düpedüz siyasi bir felaket… Doğu Karadeniz bölgesi özellikle Karadeniz Sahil Yolu denilen ve Samsun’dan Hopa’ya kadar uzanan duble yolla adeta katliama açıldı. On yıllarca taş ocakları kuruldu bölgede. Gelişigüzel yollar yapıldı…
“Hiç hesap etmediler bu bölgenin topografik yapısını, dik yamaçların neye gebe olacağını…
“Bitki örtüsünü yok ettiler. Deniz kenarlarını doldurdular. Derelerin, nehirlerin önünü kestiler. Dere yataklarını, havzalarını daralttılar, doldurdular. Sonra HES (Hidroelektrik Santral) projeleri gündeme geldi. Doğanın katili olan insanların da katili oluyor.”

TMMOB Çevre Mühendisleri Odası’ndan Baran Bozoğlu da en çok ölüm olayının yaşandığı Sundura bölgesi konusunda şunları söylüyor: “Sundura, zamanında sulak alan olan bir bölge. Suyun toplandığı, yoğun yağmurun doğa tarafından emildiği bir bölge. Bu alan imara açılmış. Buraya binalar yapılmış. Kuşkusuz bu durum yaşananların şiddetini de çok arttırdı”…
Bozoğlu, denize paralel yapılan Karadeniz Sahil Yolu’nu derenin akışını engellediğini, yol altından geçen su kanallarının bakımlarının gerektiği gibi yapılmadığını, dere yatağının hafriyat dökülerek daraltıldığını sözlerine ekliyor.
Çağımızda doğa, çoğu zaman insanın geliştirdiği teknoloji karşısında yenik düşmüş gibi görünüyor…
Ancak doğanın gücü görünenin çok ötesinde…
Tıpkı Sundura deresi gibi…
Biz üzerinde yaşadığımız dünyayı ne kadar değiştirir, iş makinelerimizle doğaya boyun eğdirmekle ne kadar övünürsek övünelim, sonunda doğa öfkeleniyor ve gücünü gösteriyor…
“Bu felaketten ders alalım!” diyeceğim ama…
Biliyorum, bir faydası olmayacak!..
Tıpkı daha önce söylenmiş benzer sözlerin bir faydasının olmadığı gibi!