SU GÜNÜNDE, KİMSEYİ GERİDE BIRAKMAYALIM!

Bugün dünyada;

·         Her 10 insandan 3‘ü (2,1 milyar insan)  güvenli içme suyuna erişimi bulunmamaktadır.

·         Her 10 insandan 6‘sı (4,5 milyar insan) kanalizasyon ve atıksu yönetiminden mahrumdur. 

·         Küresel anlamda güvenli içme suyuna ve temiz su kaynaklarına sahip olmayan insanların %80‘i kırsal alanlarda yaşamaktadır.

·         2017 yılından, çeşitli sebeplerden evlerini terk etmek zorunda kalan 68,5 milyon insan için güvenli su hizmetlerine erişiminde sorunlar yaşanıyor.

·         Her yıl 25,3 milyon insan doğal afetler nedeniyle evlerini terk etmek zorunda kalıyor.

·         Dünya nüfusunun yaklaşık üçte ikisi olan yaklaşık 4 milyar insan yılın en az bir ayında su kıtlığı yaşamaktadır.

·         Dünya çapında 700 milyon insan, 2030 yılına kadar yoğun su kıtlığı nedeniyle göç etmek zorunda kalabilir.

Birleşmiş Milletler tarafından oluşturulan 17 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefinden Temiz Su ve Sıhhi Koşullar ile su kıtlığına dikkat çekilmiştir.  İklim değişikliği ile su kıtlığının daha da artacağına değinilmiştir. 2050 yılına kadar 4 insandan 1‘inin suya erişimde sorun yaşayacağı ön görülmektedir.

ÜLKEMİZDE SU KITLIĞI İ RİSKİ YÜKSEK!

DSİ verilerine göre ülkemizde kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı yaklaşık 1.350 m3‘tür ve Türkiye su azlığı yaşayan bir ülkedir. 2030 yılında ülke nüfusumuzun 100 milyonu bulması öngörülmektedir. Bu durumda kişi başına düşen su miktarı 1100 m3‘e düşecek ve su kıtlığı yaşanabilecektir.

BÜYÜKŞEHİRLERDE SU KAYIP ORANLARI YÜKSEK

Kentlerimizde sağlanan suyun şebekelerdeki yetersizlikler nedeniyle kaybolduğu görülmektedir. Bu konuda belediyelerin daha fazla yatırım yapmasına ihtiyaç vardır. Örneğin, 2017 verilerine göre Ankara‘da %36, İstanbul‘da % 24, Mardin‘de %77, Mersin‘de %41, İzmir‘de %30, Van‘da %64, Sakarya‘da %50, Gaziantep‘te %40, Balıkesir‘de %49, Antalya‘da %35, Gümüşhane‘de %72, Zonguldak‘ta %61 oranında su kaybı olduğu öngörülmektedir. Bu oranlar maliyetle temin edilen suların hedefe ulaşmadan kaybolduğunu göstermekte, hem doğaya hem de belediye bütçelerine yük getirmektedir. Yapılacak teknik alt yapı çalışmaları ile kayıp oranları %20 ve altına çekilebilecektir. Su fakirliği riski bulunan ülkemizde kayıp oranlarını azaltmak ivedi bir ihtiyaçtır.

AKARSU VE GÖLLERİMİZ KİRLENDİ

Su fakiri olmaya aday ülkemizde su kalitesine bakıldığında yüzey sularının %79‘u kirlenmiştir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı‘nın verilerine göre 141 yüzey suyunun %43,3‘ü çok kirlenmiş suyu tanımlayan 4.sınıf kalitede, %19,9‘u kirlenmiş suyu tanımlayan 3. sınıf kalitede ve %15,6‘sı az kirlenmiş suyu tanımlayan 2. sınıf kalitededir. Yüzey sularımızın sadece %21,3‘ü yüksek kalite suyu tanımlayan 1. sınıf kalitededir. Yüzey sularımızın kirlenmesinin nedenleri arasında evsel ve endüstriyel atıksuların yeterli arıtılmaması veya arıtım yapılmadan alıcı ortama (yüzey sularına) deşarjı, gereğinden fazla zirai ilaç ve gübre kullanımı, katı atıkların vahşi depolanması ve deniz suyunun akarsuya karışması vardır.

YER ALTI SULARIMIZ TÜKENİRKEN AYNI ZAMANDA KİRLENİYOR!

Yer altı sularımız gittikçe azalmakta ve aynı zamanda yine atıksular, endüstriyel ve tarımsal faaliyetler nedeniyle kirlenmektedir.

Örneğin, Meriç – Ergene havzasında bulunan yeraltı sularının yarısının  tükenmeye başladığı ve tamamının kirlenmiş olduğu görülmektedir. Aydın ve Denizli illerini de kapsayan Büyük Menderes havzasında yer altı sularının yarısı, İzmir‘in de bulunduğu Küçük Menderes havzasında yer altı sularının yaklaşık üçte ikisi, Manisa‘yı da kapsayan Gediz havzasının yer altı sularının yaklaşık dörtte biri, Bursa‘yı kapsayan Susurluk havzasının yer altı sularının üçte ikisi yoğun miktarda kirlenmiştir.

İzinsiz kuyular ve izin verilenin çok üzerinde kuyulardan su çekilmesi yeraltı sularının azalmasının ana nedenleri arasındadır. Öte yandan, yeterli denetim yapılmaması da bu durumu daha da arttırmaktadır.

Adapazarı, Eskişehir, Ankara illerini de kapsayan Sakarya, Afyonkarahisar‘ı kapsayan Akarçay, Manisa ve İzmir‘i kapsayan Gediz havzalarında çok hızlı bir şekilde yer altı suyu seviyesi azalmaktadır. Konya bölgesinde yer altı suyu seviyesinin 150 metreden fazla düşmesi nedeniyle 300‘ü aşkın obruk oluşmuş ve bu durum evlerin çökme riskini de arttırmıştır.

ATIKSU VE İÇMESUYU ARITMA TESİSLERİNİN DURUMU

Türkiye‘deki İçme Suyu Kaynakları ve Arıtma Tesislerinin Değerlendirmesi için Teknik Destek Projesi Raporundan alınan verilere göre Türkiye‘de 2017 yılında toplam yüzey su kaynağı sayısı 508‘dir. Ayrıca, toplam içme suyu arıtma tesisi sayısı 489‘dur. Bu tesislerin 397‘si aktif ve 92‘si planlama, yapım aşaması veya hizmet dışı olmasından dolayı aktif değildir. Bu verilere istinaden içme suyu arıtma tesislerinin %20 si aktif değildir. İçme suyu arıtma tesislerinin yapımı sırasında ihtiyacın çok altında veya çok üstünde tasarımının yapılması, Yönetmelik çerçevesinde standart olarak belirlenen parametrelerin arıtımının yapılmaması ve altyapı sorunlarının olmasından dolayı içme suyunda sorunlar yaşanmaktadır.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı  tarafından yapılan bir araştırmaya  göre, 2015 yılında işletmede ve inşa halinde olmak üzere 1127 evsel/kentsel atıksu arıtma tesisi (AAT) tespit edilmiştir. Bu tesislerden 320‘sinin verimli işletilebilmesi için düşük maliyetli (<250 bin TL) bir bakım&onarım yapılması gerekirken 120 AAT‘de daha büyük maliyetli revizyon yapılması gerekmektedir. 112 AAT ise atıl durumda olduğundan yeniden inşa edilmesi gerektiği belirlenmiştir. Atıksu arıtma tesislerini inşa edilmesi atıksuyun arıtıldığı anlamına gelmemektedir. Atıksuların standartlara uygun arıtımının sağlanması önemlidir. Atıksu Arıtma Tesisleri‘nin 552‘si sağlıklı çalışmamakta, arıtma yapamamakta ve derelerimizi, denizlerimizi kirletmektedir. Ayrıca, ülkemizde evsel ve endüstriyel atıksuların yeniden kullanım oranı %1‘in altındadır. İklim değişikliğine uyum ve su kıtlığı riski göz önünde bulundurularak arıtılan atıksuların kentlerde tekrar kullanım oranı %1‘de yukarılara çekilmeli, kent içerisindeki park bahçe sulama faaliyetlerinde değerlendirilmelidir.

Endüstriyel atıksuların arıtılmadan doğaya deşarjı veya uygun arıtımın yapılmamasından dolayı Organize Sanayi Bölgelerine (OSB) büyük görev düşmektedir. Türkiye‘de 309 tane OSB bulunmaktadır. 2017 verilerine göre, 309 tane OSB‘sinin 186 tanesi faal, 32 tanesi inşaat aşmasında, 15 tanesi plan aşamasında, 38 tanesi kamulaştırma aşamasında, 3 tanesinin durum bilgisi bulunmamakta ve 35 tanesinde veri yoktur. 186 tane faal olan OSB‘lerin 105 tanesinde merkezi atıksu arıtma tesisi ve 95 tanesinde çevre yönetim birimi bulunmamaktadır.

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ SU KRİZİNİ ARTTIRIYOR

İklim değişikliği ile birlikte farklı bölgelerde farklı etkilerin olacağı bilinmektedir. Ülkemizin iç kısımlarında kuraklık artacak, kuzey kısımlarda yağış rejimi değişikliği nedeniyle sel afeti artacak, deniz seviyesinin yükselmesi ile birlikte kıyı kentlerimiz olumsuz etkilenecektir. Bu kapsamda, su tüketiminin azaltılarak sera gazı tüketiminin de azaltılmasını sağlamak aynı zamanda da iklim değişikliğine uyum kapsamında kentlerin su ve atıksu alt yapısını geliştirmek, revize etmek temel ihtiyaçlarımız arasındadır. Arıtılmış suyun tekrar kullanımı da önemli bir iklim değişikliği uyum aracıdır.

SAĞLIKLI SUYA ERİŞMEK HEPİMİZİN HAKKI, KİMSEYİ ARKAMIZDA BIRAKMAMAYI BAŞARABİLİRİZ!

Genel olarak su temini ve sanitasyon sorunu olan bölgelere yatırım yapılması bir gereklilik olup, herkesin güvenilir suya erişimi sağlanmalıdır. Su kirliliğinin önlenmesi için halihazırda olan atıksu arıtma ve içme suyu arıtma tesislerinin uygun çalışması sağlanmalı, yapılacak tesislerin de ihtiyacın çok altında veya çok üstünde tasarımının olmaması önemlidir. Katı atıkların vahşi depolanmasının önüne geçilerek, sızıntı sularının sularımızı kirletmesi önlenmelidir. Ayrıca tarımda gereğinden fazla zirai ilaç ve gübre ve arıtılmamış suyun kullanımı ile sularımız kirlenmekte olup, gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Denetleyici ve düzenleyici merciler, güvenilir suyun temini için destek vererek ve denetleyerek tüm insanların kaliteli suya erişimini sağlamalıdır.

Su verimliliğini artırmak için arıtma tesisleri desteklenmeli, su kıtlığını önlenmek için suya bağlı ekosistemlerin korunması gerektiği, güvenli içme suyuna kavuşmak için altyapılar geliştirilmelidir.

Kamu yararı, ekolojik denge ve iklim değişikliğini ön gören bir Su Kanunu‘nun TBMM gündemine gelmesi önemli bir adım olacaktır. Öte yandan, çok başlı olan su yönetiminin çözümü için, su yönetimini de kapsayan tek başına güçlü bir Çevre Bakanlığı kurulmalı, denetimler arttırılmalıdır. Herkesin musluklarından temiz su içebileceği koşullar yaratılmalıdır…

Ülkemizde sorunların çözümü için yeterince çevre mühendisi, akademisyen, yatırımcı, sivil toplum kuruluşu ve kamu kurumu kapasitesi bulunmaktadır; bu nedenle Dünya Su Günü‘nün bu yılki temasında vurgulandığı gibi “kimseyi geride bırakmamayı” başarabiliriz!

BELEDİYE BAŞKAN ADAYLARINA ÇAĞRI;

Belediye Başkan ve meclis üyesi adaylarının seçilmeleri halinde su yönetimine yönelik olarak yapacakları projeleri paylaşmaları ülkemiz için çok önemli. Belediye başkanları seçilmeleri halinde su kayıp oranlarını azaltmalı, atıksu arıtma tesislerinin verimli işletilmesini sağlamalı, olmayan bölgelerde ivedilikle ilk bir yıl içerisinde tesis yapımı ve kanalizasyon, içmesuyu temini faaliyetlerini planlamalı, arıtılmış suların tekrar kullanımını sağlayacak yöntemleri hayata geçirmelidir. Herkesin musluklarından temiz su içebileceği koşulları yaratmaları en temel ihtiyacımızdır. Kentteki su tüketimini azaltmak ve atıksuları arıtmak iklim değişikliğine uyum için de bir zorunluluktur.

 

Dr. Baran BOZOĞLU

TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Başkanı