Türkiye’de Nükleer Santral projelerinde göz ardı edilenler

Bozoğlu: Nükleer Santralin geri bir teknoloji olduğunu, Akkuyu’da nükleer santral yapacak firma da kabul ediyor

Jeoloji Mühendisleri Odası’nın Haber Bülteni, Baran Bozoğlu’nun, Türkiye’de yapılması planlanan nükleer santral projelerinde göz ardı edilenleri, nükleer santrallerin neden Türkiye için çözüm olamayacağını ve herhangi bir kazada meydana gelebilecek yıkımları anlattığı bir makale yayımladı.

Bilindiği üzere, 26 Nisan 1986 saat 01:23`de Ukrayna`nın başkenti Kiev`in 140 km uzağında bulunan Çernobil Nükleer Santrali`ne kaza meydana gelmiş, yüzbinlerce insan yaşamını yitirmiş, yüzbinlerce insan evini terk etmek zorunda kalmış ve geniş bir coğrafya radyasyondan etkilenmiştir.

Ukrayna`da ve bölge ülkelerde etkisi devam eden, insan ömrünün  kısalmasına neden olan radyasyondan ülkemiz de etkilenmiş ve Türk Tabipler Birliği`nin raporuna göre, Çernobilden kaynaklı olarak kanser vakalarında artış yaşanmıştır.

3 Rus bilim adamının 5000`e yakın çalışmayı değerlendirmesi sonucunda yarım milyon (500.000) kişinin yaşamını yitirdiğini tespit ettiler.

NÜKLEER SANTRAL GERİ BİR TEKNOLOJİ OLDUĞUNU, AKKUYUYA NÜKLEER SANTRAL YAPMAYA ÇALIŞAN FİRMA DA KABUL EDİYOR!

Nükleer santral kamuoyunda yaratılmaya çalışan algı gibi, ileri bir teknoloji değildir. Bir enerji üretim biçiminin karmaşık görünmesi ve kullanılan hammaddesindeki farklılık o enerji üretim biçimini teknolojik yapmaz.

Nükleer santrallerin elektrik üretim biçimi, suyun buharlaştırılması ve bu buhardan tribünlerin döndürülmesi ile elektrik üretilmesidir. Suyun buharlaşması için gereken ısı nükleer yakıt çubuklarındaki radyoaktif ışımayla oluşan ısıdan elde edilmektedir. Dolayısıyla sistem termik santralden çok da farklı değildir. Termik santralle arasındaki temel fark hammadde ve atıkların yönetimidir.

Bu durumu nükleer santral yapmayı hedefleyen Rusya devletinin enerji şirketi olan Rosatomun uzantısı olan ve Mersin Akkuyu`da nükleer santral yapmaya çalışan NGS şirketi de kabul etmekte ve internet sitesinde aşağıdaki ifadelere yer vermektedir;

http://www.akkunpp.com/infocenter#sthash.8Zxd8Krp.dpuf

“Nükleer güç santrali nasıl çalışır?

Nükleer güç santralinde elektrik üretimi, alışılagelen termik santralde uygulanan prensibe benzer. Reaktör, uranyum atom çekirdeklerinin fisyonu sonucunda açığa çıkan ısı ile birinci çevrimde dolaşan suyu ısıtır, bu kızgın su, buhar jeneratörüne aktarılır ve buhar jeneratöründe ikinci çevrimde dolaşan su ile ısı değişimi yapılır. İkinci çevrimde oluşan buhar, türbine aktarılır ve türbin elektrik jeneratörünü harekete geçirir. Jeneratör elektrik enerjisini üretir ve bu elektrik, enerji nakil hatları boyunca tüketicilere ulaştırılır.”

DENENMEMİŞ NÜKLEER SANTRALLER ÜLKEMİZDE DENENECEK!

VVER 1200 model reaktörün Akkuyu`da, ATMEA 1 rektörünün de Sinop`a yapılması planlanmaktadır. Her iki reaktör de henüz dünyada denenmemiştir ve kullanılmamaktadır. İlk defa ülkemizde denenecektir.

Öte yandan, yeni nesil olarak ifade edilen reaktörler teknolojik olarak bir ilerlemeden ziyade, güvenlik açısında yapılan eklemelerle tanımlanmaktadır. Yani yeni bir teknoloji olarak ifade edilen konular aslında 50 yıl önceki temel nükleer santral biçimlerinden farklı değildir.

Dünyada hiç denenmemiş nükleer santrallerin ülkemizde inşa edilmesi zaten varolan riski daha da perçinleyecektir.

NÜKLEER SANTRALLERİN ATIKLARI BERTARAF EDİLEMİYOR!

Nükleer santrallerden yok edilemeyen radyo aktif atıklar çıkmaktadır. Nükleer santrallerin enerji üretimindeki çevresel kirliliği sadece üretim aşamasında değil hammaddenin yer altından çıkarılışıyla başlamaktadır. İklim değişikliği yapmadığı belirtilen bu santrallerin, madencilik faaliyeti, hammadde ve atık taşınması süreci, inşaat malzemelerinin üretimi süreci gibi konularda emisyona neden olan faaliyetlerin yoğun olduğu bilinmektedir.

Öte yandan, yüksek, orta ve düşük etkili radyo aktif atıkların dünyada çözümü, bertarafı bulunmamaktadır.  Nükleer santraldeki radyoaktif atıkların sadece yakıt çubuklarından değil,  santralde kullanılan her türlü ömrünü tamamlamış veya bir defaya mahsus kullanılan aletlerden, çalışanların kullandıkları giysilerden de oluştuğunu unutmamak gerekir. Öte yandan, nükleer santrallerde Kyripton-85, xenon 133, iodine 131 gibi gazların da oluştuğu bilinmektedir. Soğutma suyu ve kullanılmış nükleer hammaddenin bekletildiği havuzlarda da sıvı atıkların oluştuğu bilinmektedir.

Tüm bu atıklar, çevre kirliliği yaratmak, yaşamı bitirmek adına oldukça yeterlidir. Ancak Fransa, ABD, Almanya gibi nükleer santralden elektrik üreten ülkelerde atıklarına dair çözüm üretememişlerdir. Nükleer atıkların büyük çoğunluğu nükleer santrallerde havuzlarda tutulmakta bir kısmı ise güvenli olduğu iddia edilen varillerde dış ortamda geçici olarak tutulmaktadır. Nükleer atıklara dair hiçbir ülke net bir çözüm getirmemiştir.

Yapılması halinde, Akkuyu ve Sinop`ta da ciddi bir nükleer atık sorunu ile karşı karşıya kalınacağı, yapılan uluslararası sözleşmede ve tartışmalarda da atıklara dair ne gibi önlemler alınacağı belirtilmemektedir.

TBMM`de verilen soru önergelerinde atıkların yönetimine dair sorulara, “şirket sorumludur” cevabından öte bir cevap verilememekte, en büyük sorun olan atık sorununa dair ne yapılacağı ifade edilememektedir. Zaten Çevre ve Şehircilik Bakanlığı`na sunulan proje tanıtım dosyasında da atığa dair herhangi bir ifade yer almamaktaydı.

İZMİR GAZİEMİRDEKİ RADYOAKTİF ATIKLARINA, MANİSA KÖPRÜ BAŞINDAKİ AÇIK URANYUM MADENİNE ÇÖZÜM ÜRETİLMEYENLER NÜKLEER SANTRAL ATIKLARINA NASIL ÇÖZÜM ÜRETECEKLER?

1,5 yıl önce basına yansıyan ancak geçmişi daha da öncelere dayanan İzmir Gaziemir`deki fabrikada radyoaktif ve tehlikeli atıkların bulunduğu ve benzer bir biçimde Manisa Köprübaşı`nda geçmişte açılan uranyum maden tesisinin açık bir şekilde bırakıldığı alanlara dair herhangi bir kurumdan somut adımlar atılmamıştır. Çözüm üretilmemiştir. Söz konusu alanlar zehir saçmaya devam etmektedir.

Ülkemizin henüz atık envanteri bulunmamaktadır. Hangi atıkların nerelerden ne kadar çıktığı bakanlıklar tarafından tespit edilememekte, atıkların nerelere deşarj edildiği gözlenememektedir. Bu kadar somut ve kritik sorunlar varken, hiçbir ülkenin çözüm üretemediği ve maliyeti tesisin kendi maliyetini aşan atıklara dair çözüm üretilemeyeceği endişesini taşımak oldukça meşrudur.

OLASI BİR KAZADA TÜRKİYE`NİN TÜM KENTLERİ ETKİLENECEKTİR!

Fukuşima ya da Çernobil benzeri bir kazanın Akkuyu veya Sinop`ta yaşanması durumunda ülkemiz ve bölgemizin nasıl bir risk altında kalacağını belirlemek için Odamız bünyesinde bir çalışma yapılmıştır.

Bu çalışmada; ABD-NOAA kurumu tarafından geliştirilen HYSPLIT (http://ready.arl.noaa.gov/HYSPLIT.php, Tek Parçacık Entegre Yörünge Modeli) modeli kullanılarak, Akkuyu ve Sinop`tan olacak bir radyoaktif serpintinin izleyeceği yollar hesaplanmıştır. Her 2 nokta için, atmosfere salınan parçacıkların 4 günlük (96 saat) güzergahları belirlenmiştir. Bu çalışma 2010 yılına ait tüm günler için tekrarlanmış ve aşağıda verilen sonuçlar elde edilmiştir.

sinopYapılan çalışmada, Türkiye alanı küçük hücrelere bölünmüş, Sinop ve Akkuyu`dan salınan parçacıkların bu hücreler üzerinde ne kadar zaman (saat) geçirdiği hesaplanmıştır. 2010 yılı için yapılan hesaplama sonuçlarına göre, hem Akkuyu, hem de Sinop`ta meydana gelecek bir radyoaktif sızıntının Türkiye`nin büyük bölümünü etkileyeceği hesaplanmıştır. Bu etkiler her 2 noktanın 300 km`ye kadar olan çevresinde daha yoğun bulunmuştur. akkuyuÖzellikle Sinop için yapılan çalışmada, Karadeniz Bölgesinin tamamı ile İç Anadolu Bölgesinin Kuzeyinin daha yüksek risk taşıdığı görülmektedir. Son dönemde potansiyel santral sahası olarak belirtilen Kırklareli-Kıyıköy ise, yaklaşık 20 milyon kişinin yaşadığı ve nüfus yoğunluğunun en yüksek olduğu bölgede bulunması nedeniyle en riskli alanlardan birisi olacaktır.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından 5-10 yıllık periyodu kapsayan ve doz hesaplamalarını da içeren daha kapsamlı bir çalışma yapılarak kamuoyuyla paylaşılmalıdır.

Diğer taraftan; Ermenistan ve Bulgaristan`da sınırımıza yakın bulunan Nükleer santraller de büyük tehlike arz etmektedir. Benzer bir çalışma bu noktalar için yapılırsa, bu santrallerin de Türkiye için büyük risk yarattığı görülecektir. Bu santralleri bahane ederek, Türkiye`ye santral inşa etmek yerine, bu santrallerin kapatılması için uluslararası girişimde bulunulması gerekmektedir.

NÜKLEERE MUHTAÇ DEĞİLİZ!

Ülkemiz, dışa bağımlı geri bir teknoloji olan nükleer santrale bağımlı değildir. Kimi zaman %25`e varan kayıp kaçak oranlarının düşürülmesi her iki santralin yapımına dahi gerek duymamamızı sağlayacaktır. Öte yandan, enerji verimliliği, evlerde ve özellikle fabrikalarda, işyerlerindeki enerji tüketiminin düşürülmesi oldukça mümkündür. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının, kurumlarla, bilim insanlarıyla ve meslek odaları ile görüşerek topyekün, tüm kesimlerin katılımı ile enerji tasarrufu seferberliği ilan etmesi, hiç kuşkusuz dışa bağımlılığı çözecek, nükleer santral yapımından ülkemizi kurtaracaktır.

Baran BOZOĞLU

TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Başkanı